Mimari Kimlik Kavramı Üzerinden; Habif Mimarlık

Setenay Erkul
Habif Mimarlık
Nisan|2018
Konuşma

Bu yazı “Arch Design Summit 2018” etkinliğinde Hakan Habif’in konuşmasından derlenmiştir:

Kimlik; bir varlık olarak kim olduğumuz, niteliklerimiz ve özelliklerimizle oluşmuş öz bütünlüğümüzdür. Bize göre “Mimari Kimlik” kavramı da aslında bundan farklı değildir. Bir mimari ofisin davranış biçimi; çalışma ve üretme sistemi, proje çözümlerine yaklaşımı, malzeme, yöntem, bicim seçimleri gibi bir çok ayırt edici özellik, o mimari ofisin mimari kimliğini oluşturur. Biz de; bu noktaları, takım olma ruhunu merkezine koyduğumuz bir mekanizma içinde birleştirerek projelerimize yansıtıyoruz.

Kimliğimiz ve mimariye bakışımızın en temel direği ‘ZAMANSIZ’ olmak.

Zamansızlığa inanıyor ve hep onun için mücadele ediyoruz. Tasarladığımız, kurguladığımız mekanların net yapım tarihlerini bulmak çok zor. Bu yapım tarihi mekana ilk bakışta 1995 olarak da algılanabilir; 2005 de, 2025 de…

Fonksiyon odaklı, asla gelenekçi değil, ama geleneksel bir bakış açısına sahibiz. Fonksiyonda, malzemede, biçimde sürekli değişen ‘moda ve trend’ olanı değil; zaman ne kadar hızlı akarsa aksın, etkisi, hissi, değişmeyen üretimleri ve yaklaşımları benimsiyoruz.

Gelenekçi olmadan; geleneksel olanı, zamansıza çevirme becerisinin günümüz mimari ve tasarım anlayışındaki başarıyı oluşturduğuna inanıyoruz.

Her sektörde olduğu gibi; hızla değişen, gelişen; deneyimsel, fikirsel, teknolojik kavramları aynı dinamiklikle takip etmek, doğru ve yanlış bilgiyi ayırt etmek, birikimimizle süzüp en doğru yerde geleneksel olana katmak, bizim “Zamansız” olana ulaşmada başvurduğumuz en temel yöntemimiz. Burada bahsettiğimiz,  “Geleneksel” olarak adlandırdığımız, esasında güncelde hala ilham verebilen, yaşayan, yıllar boyu etkisi ve çözümünden hiç bir şey kaybetmeyen; malzemede, uygulamada, detayda, biçimde dünyaya mal olmuş mimari birikimdir. Önemini her zaman vurguladığımız, “Zamansızlık” kavramına ise, günümüz gelişim ve imkanlarını bu gelenekselliğe en doğru şekilde katabildiğimizde ulaşabildiğimizi düşünüyoruz. Zamansızlık bu şekilde sürekli gelişen ve yaşayan bir geleneğe dönüşmektedir. Biz de bu amaçla oluşturmaya özen gösterdiğimiz mekanları malzeme,  biçim, uygulama detayı, deneyimsel imkanları ile ‘zamansız’ olmaya aday yapıyoruz.

Mimari ve tasarıma bakışımız; tek bir öğeye, biçime, malzemeye, fikre odaklı değil. Esnek, açık ve hatta basit diyebileceğimiz bir kurgu mantığımız var. Bu hem bize, kendini tekrarlamadan, yeniyi, farklıyı, üretmekte fayda sağlıyor, hem de müşterimizi en iyi şekilde anlamamızı, ihtiyaçlarını en doğru şekilde karşılamamızı sağlıyor. Bir mekanda kullanıcıyı kendini oraya ait hissetmeye yönlendirirken; aynı zamanda o mekanı kendi gibi hissedeceği ve kimi unsurlarıyla kendi fiziksel ve ruhsal devinimi ile adım adım keşfedeceği bir mekana dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Bir insanın her gün, her daim değişim, gelişim içinde olması gerektiğine inanıyoruz. İşte bu noktada mimari mekan da, işleyen bir mekanizma kurgusu üzerinde, dengeli malzeme, biçim, renk seçimleriyle bu akışa olanak sağlayabilmeli.

Proje başlangıcında detaylıca analiz ettiğimiz kullanıcıya önce ihtiyaç ve beklentilerini en nitelikli şekilde karşılayabileceği, sonra da hayat akışında yeni ve farklı şekilde deneyimleyebileceği bir mekan sunmaya çalışıyoruz. Bu düşüncemiz doğrultusunda, kurguladığımız mekanlardan her hangi bir unsuru; koltuğu, aksesuarı, ışığı, çıkarıp, başka bir öğeyle değiştirdiğinizde, mekanın etkisini ve kullanıcı ile bütünlüğünü kaybetmediğini görüyoruz. Böylece “Zamansızlığı” hem mekana, hem de kullanıcının deneyimsel sürecine kazandırıyoruz.

Mekanda başrolü; dekoratif bir öğeye değil, yaşayan, değişen, gelişen bir hisse, bir dokuya, bir etkiye, “İnsana”; yani kullanıcıya veriyoruz.

Bu noktada sanat ilham aldığımız en önemli unsurlardan biri. Nasıl ki sanatı duygudan, düşünceden değişimden, gelişimden ayrı tutamazsak; mimarlık de bu kavramlardan ayrı tutulamaz. İkisi de insanla birlikte yaşar, anlamlanır, anlam kazanır. Bu doğrultuda tasarladığımız mekanları mümkün olduğunca sanat eserleri ile değerlendiriyoruz. Tablo, heykel gibi eserlerin yanı sıra, son zamanlarda, deneyimimiz arttıkça kendi tasarımımız olan, heykel etkisi yaratması bilinci ile tasarladığımız mimari birimleri mekanlarımıza katıyoruz. Bazen bir bölücü duvar, bazen bir resepsiyon bankosu,  bazen bir merdiven kendi başına bir mimari öğe olmayı aşıp, bir heykel, bir sanat eseri haline geliyor.  Bu da bizi her projede kendimizi geliştirmek için zorlamamıza, ileriye dönük yeni bir adım atabilmemize itiyor.

Start typing and press Enter to search

Shopping Cart