Mimarizm.com | Çat Kapı Habif Mimarlık Röportajı

Temmuz|2018
Röportaj

Çalışma hayatına Süha Toner’in ofisinde başladığınızı okudum. Mezun olduktan sonra neler yaptığınızı dinleyebilir miyiz?

Hakan Habif: Bizim dönemde üniversite seçimleri biraz daha rastlantısaldı. Birçok yer yazardınız, hangisi çıkarsa onu okurdunuz ama ben zaten mimarlık okumak istiyordum. Okuldan sonra Mustafa Toner’le çalışmaya başladım. Mustafa Bey’in o dönem Nişantaşı’nda ve Etiler’de iki ofisi vardı. Etiler’dekine rahmetli babası Süha Bey bakıyordu. Ben de askere gidene kadar yaklaşık üç yıl o ofiste çalıştım. Okuldan sonra öyle bir yerde Süha Bey gibi bir mimarla çalıştığım için şanslı olduğumu düşünüyorum.

Sonrasında kendi ofisiniz Net Mimarlık’ı kuruyorsunuz.

Evet, askerden döndükten sonra 1997’de Âli Doruk ile kendi ofisimizi kurduk. Birlikte çok keyifli bir 6-7 sene geçirdik. Hâlâ da görüşürüz. Âli, Net Mimarlık’ı devam ettiriyor.

Siz ise 2005’te Habif Mimarlık’ı açıyorsunuz.

Evet, o gün bugündür de ufak değişikliklerle, aynı ekiple yola devam ediyoruz.

Ofisiniz hep burada mıydı?

Hep Göktürk’teydik. Diğer bina kentsel dönüşüme girince 3-5 ay önce buraya taşındık.

Habif Mimarlık’ın tasarım felsefesine dair neler söylersiniz?

Açıkçası mimaride moda, trend gibi ifadeleri doğru bulmuyoruz. O sene tekstilde bordo renk moda olabilir ama mimaride lacivert renk moda diye bir şey diyemeyiz.

Sanatsal yönü fazla olsa da daha bilimsel bir alan mimarlık…

Trendler, modalar yerine, teknolojinin ilerlemesiyle gelişmiş versiyonları ortaya çıkan malzemelerden bahsedebiliriz. Mesela ahşap kaplama çok farklı sıkıştırma yöntemleriyle yüksek yoğunluklu başka türlü kaplamalara dönüşebilir.

Sık kullandığınız kavramlardan biri zamansızlık…

Evet, olabildiğince zamansız mekanlar yaratmaya çalışıyoruz. Son sekiz senedir aynı ekiple devam ediyoruz, bir süre sonra bakışarak anlaşır hale geldik. Zevklerde, bakış açılarında ufak tefek farklılıklar olsa da hepimiz konuya ortak bir şekilde bakabiliyoruz. Ve bence çok da iyi bir takım olduk. Herkes birbirinin açığını, eksiğini tamamlıyor.

Ekibin yapısı nasıl? Mimarlardan mı oluşuyor yoksa başka uzmanlar var mı?

Hepimiz mimarız, çoğunlukla da İTÜ mezunuyuz. Ama İTÜ’lü olmayanlar da konuya analitik yaklaştıkları için aynı ekolden olduğumuzu söyleyebilirim. Daha önce hiç ev yapmıyorduk, 2-3 sene önce, evvelden bizde staj yapmış bir arkadaşımız ofise döndü. Şimdi o ağırlıklı olarak konut projeleriyle ilgileniyor.

Uzun süreli işbirliklerinizin olduğu müşteriler var. Mesela  2005’te Pronet’in Maslak ofisini tasarlamışsınız, sonra 2009’da Pronet Flat Ofis’i yapıyorsunuz. Standart Ünlü / Ünlü&Co ve B Medikal da bu firmalardan. Senelere yayılan işbirliklerinde zamansız mekanlar yaratabilmenin sırrı ne?

Hande Karakaş: Her kurumsal firmanın farklı talepleri oluyor ve tasarım ona göre gelişiyor. Zamansızlığı koruyan da biraz o oluyor. Bir ilaç firmasına ofis yapıyorsak onu çok farklı bir konseptte tasarlıyoruz. Oradaki altyapı, beklentiler ve program ile bizim kurumsal anlamda onlara tavsiye ettiklerimizin bir harmanı olarak ilerliyor proje. Güncel olanı yapmaktan öte bu mantıktan ilerlemek de zamansızlığı besleyen başka bir etken.

Yeni malzemeler denemeyi seviyorsunuz. Mesela Akrilik üreticisi Ege Kimya’nın ofisinde, bu malzemenin kullanıldığı bir çözüm getiriyorsunuz.

HakanH: Akrilik’ten iglo tarzı çalışma üniteleri tasarlamıştık. Aslında öncelikle plan çözümüne özen gösteriyoruz.

Mekan mimari olarak düzgün tasarlandıysa, içine koyduğunuz elemanların biri girmiş, biri çıkmış çok fark etmiyor.

En fazla dekoratif ürün evde olduğu için oradan örnek vereceğim; bazı salonlar vardır, oradaki bir lambayı yerinden kaldırdığınız saniye o salon o lambayı geri ister, boş gibi gözükür. Halbuki bizde mekan öyle davranıyor yani o oradan o mobilyayı çıkarsanız da çok bir şey fark etmiyor.

Aklıma Akmerkez’in yeni yönetim ofisleri için tasarladığınız proje geldi. Yapının dairesel formu nedeniyle zorlayıcı bir proje olmalı.

Evet gerçekten zor, bütün kolonlar ışınsal…

Öyle bir problemi çözerken işe nasıl başlıyorsunuz? Çalışma sisteminizi aktarabilir misiniz?

Altı kişilik bir çekirdek ekibimiz var. Biri proje lideri oluyor. Bu zaman zaman ben oluyorum, zaman zaman Hande ya da Çağrı olabiliyor. Önce proje lideri bunu çalışıyor, olmadı beş kişi oturup, o doğru bu yanlış diye diye, en fazla iki saatte projeyi çözüyoruz. Dekorasyondan, renklerden, malzemelerden bağımsız olarak, planın doğru çözülmesine epey vakit harcıyoruz. Ve yüzde 90 da başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Son 15 senedir bu plan çalışmıyor, burada sıkıntılar var gibi geri dönüşler hiç almadık. Tabi ki masa yerleri değişiyor, çalışanların ihtiyaçları değişiyor ama kullanım alanı olarak, yani bu departmanı alıp öbür tarafa götürmek gibi bir şey söz konusu değil.

Mesela Standard Ünlü’nün çalışma alanı tek kat için çok büyük bir hacim. Onu da akılcı bir şekilde çözmek zorlayıcı bir problem gibi…

Plan çözümlerini iyi yaptığımızı, kuvvetli olduğumuz noktanın o olduğunu düşünüyoruz. Bu ister bir bina planı olsun, ister 100, 1000, 5000 m2’lik bir ofis alanı olsun, planları doğru noktaya odaklanarak çözdüğümüze inanıyorum.

Genç mimarlara daha doğru plan çözümleri üretebilmeleri için neler önerirsiniz?

Hande K: İşin şantiye kısmına girmek gerek. Çünkü mesafeler iki boyutta gözüktüğü gibi değil. Orada bulunup masaları yerleştirmeye başladığınız an, şantiyenin altyapısıyla beraber orada olduğunuz an o geribildirimi alıyor ve iki boyutta hızlanıyorsunuz. Bu biraz işin mutfağına girmekle ilgili…

Hakan H: Bu zamanla olacak bir şey. Kâğıt üstüne kâğıt koya koya doğruyu buluyorsunuz. Aynı şekilde müşteriyi de zamanla tanıyorsunuz. Müşteri, toplum ne istiyor? Ülkede nasıl bir ihtiyaç var? Bir de biz olabildiğince rasyonel düşünmeye gayret ediyoruz. Eğrisel formlardan ziyade rasyonel formları tercih ediyoruz. Mimarlığın ilim olduğuna inandığımız için -bunun doğruluğunu iddia etmiyoruz, biz olaya öyle bakıyoruz- projeleri daha matematiksel şekilde çözmeye çalışıyoruz.

Bununla birlikte sanatsal bir görüntüsü de var projelerinizin. Hem oyunlu hem de çok net ve tanımlı alanlar tasarlıyorsunuz.

Zaman ilerleyip deneyim arttıkça işin sanatsal kısmını da bir şekilde vurgulamak istiyorsunuz.

Son birkaç projemizde resepsiyon bankosu, merdiven kovası gibi belirli elemanları bir sanat öğesi gibi tasarlamayı denedik. Mesela Metrohm ofisinin girişine, ohm işaretini deforme ederek oluşturduğumuz heykelimsi bir resepsiyon bankosu yerleştirdik. Akmerkez’de de benzer bir çalışma yaptık. Ama bunun için ek bir bedel talep etmiyoruz. Bu tamamen kendimiz için yaptığımız bir şey. Ve hep o projeye özel oluyor, çoğaltmıyoruz.

Cephe tasarımı konusunda da dikkat çekici çalışmalarınız var.

Evet, özellikle bazı bina projelerinde cepheyi baştan tasarladık.

Akasya AVM’nin girişi için bir güvenlik birimi strüktürü tasarlamışsınız.

Yeni güvenlik yasasından sonra AVM’lerde böyle bir birime ihtiyaç olunca Akasya AVM’den bu yönde bir talep geldi. Tabi o tip iddialı binalara eklenti yapmak gerçekten çok zor.

Akasya AVM’nin kültür sanat merkezini de siz yapmıştınız sanırım.

Zaten o binadan memnun kaldıkları için güvenlik biriminin tasarımında bize başvurdular. Akasya Kültür Sanat da enteresan bir proje; AVM’nin terasında bir tek sinemadan, küçücük bir kapıdan çıkılabilen, yaklaşık 200-300 metre yürüyüp gittiğiniz bir kültür merkezi.

Başta da kültür merkezi olarak mı planlanmış?

Evet, kullanmayacaklar diye öyle bir geçiş vermişler. Mimari anlamda bir şey yapmak zaten mümkün değil. Tepede üçgen camları olan bir kabuğu vardı, ondan yola çıkarak cephede bir hareketle basit bir bina yaptık. Ondan memnun kalıp “Girişi tasarlar mısınız?” dediler. Orada da daha heykelimsi formlar oluşturduk.

Vadistanbul, Starcity gibi başka AVM projeleriniz de var. AVM sayısı çoğaldıkça, alışverişin ötesinde başka hizmetleriyle de öne çıkan, “yaşam/eğlence merkezi” şeklinde tanımlanan AVM’ler yapılmaya başlandı. Sizin bu konudaki gözlemleriniz neler?

Biz ağırlıkla AVM’lerin ofis bloklarını çalıştık. Vadistanbul, Akasya, Akmerkez gibi dünya standardına göre iyi planlanmış, iyi yapılmış AVM’lerde çalışma şansımız oldu. Ama öyle AVM’ler var ki gerçekten girmek istemiyorsunuz. Bence bu sosyolojik bir sıkıntı Türkiye’de… İnsanları sokaktan alıp oralara soktular. Herhalde Z kuşağı ile beraber AVM işi de bitecek. Çünkü onlar da AVM’den alışveriş etmeyi bilmiyor, her şeyi internet üzerinden alıyorlar. AVM’ler ancak yeme-içme, gezme, sinemaya gitme gibi şeylere cevap verecek ileride.

İnternet alışverişi demişken, bu alanın öncülerinden Markafoni ve Trendyol’un ofislerini de siz tasarladınız. Teknoloji firmaları nasıl mekânlarda çalışıyor, sanal dünyadaki marka kimliği ne tür mekânlara tekabül ediyor?

Bu tamamen internet şirketi çalışanların zihniyeti, işe bakışı ile ilgili. Hande’nin, mühendislik firması Metrohm için hazırladığı personel profili ile Markafoni’nin personel profli arasında dağlar kadar fark var. Bir tanesi bildiğiniz üniversite. Personelin giriş çıkışından tutun, çalışma sistemine kadar, daha üniversite mantığındaki kişilerin çalıştığı kurumlar. Onları da bir masa ve bir laptopla sınırlayamıyorsunuz. Zaten öyle ortamlardan kaçıyorlar. Biraz daha rahat bırakıp, kendi kendilerine olabilecekleri alanlar vermelisiniz. Tabi zaman zaman bunu abarttığımız, fazla alan ayırdığımız bir iki örnek oldu.

Trendyol ofisini 2013’te, Markafoni’yi 2015’te yapıyorsunuz.

Trendyol girişti, Markafoni de gelişme.

Tabi arada iki sene fark var, malzemeler değişiyor, teknoloji değişiyor…

Siz değişiyorsunuz, bakış açınız aynı deseniz de değişiyor, deneyiminiz artıyor.

Cephe tasarımı ve heykel projelerinizden bahsettik. Bunları mimari bir öğe olarak projeye nasıl eklemliyorsunuz? Bu bağlamda parametrik tasarım alanında yürüttüğünüz çalışmaları öğrenebilir miyiz?

Hande K: Parametrik tasarımı program anlamında, işin kamera arkasında kullanıyoruz ama projenin bütününe yayılan bir şey olmuyor, tasarımın bir öğesi olarak kullanıyoruz. Konsept içinde eriyen bir şey haline geliyor. Bunu bir görsel çalışmada da kullanabiliyoruz. Mesela Metrohm ofisinin duvarına yerleştirdiğimiz dünya haritasında parametrik bir yazılımdan faydalandık. Oradaki oturma birimini de bu şekilde tasarladık. Aynı şekilde Akasya AVM’nin cephesi de parametrik altyapıyla üretildi.

Hakan H: Sanırım parametrik tasarımı ilk olarak Trendyol ofisindeki toplantı odalarının ahşap cephelerinde kullanmıştık.

Ofis olarak doğal malzeme kullanımına da önem veriyorsunuz.

Hakan H: Evet, ahşap, brüt beton, taş. Bu üçünü farklı renkleriyle ya da yeni nesilleriyle bir şekilde projeye dahil ediyoruz. Bunu yaparken de minimum renk kullanmaya gayret gösteriyoruz.

Hande K: Tabi bir yandan da firmalar yeni malzemeler getiriyor. Bunları da yakın takipteyiz.

Akrilik gibi yeni bir malzemeyle çalıştığınız zaman nasıl bir yol izliyorsunuz? Sonuç render görsellerindeki gibi oluyor mu?

Hakan H: Yüzde 95 tutturuyoruz. Hatta internet sitesine koyduğumuz görsellerde hangisinin hangisi olduğunu anlamayanlar oluyor.

Belgeleme konusunda da oldukça özenlisiniz. Uzun süredir mimarlık fotoğrafçısı Gürkan Akay ile çalıştığınızı görüyoruz.

Hakan H: Muhtemelen bütün mimarlık ofislerinde şu konuşma geçer; “Mehmet Bey’in ofisinin projesi nerede?”. Hele bilgisayarlardan önce bunu bulmak mümkün değildi. Zaten projeyi dahi belirli bir kütüphaneleme sisteminde tutamıyoruz. Bizim bütün resmi datamız Gürkan’da ve her biri dosyalı.

Ofis olarak biraz statükocuyuz. On beş senedir boyacımız da, mekanikçimiz de, berberimiz de aynı (gülüyor).

Gerçekten çözüm ortağı olarak doğru insanı bulduğumuzda, karşılıklı çok büyük hatalar yapılana kadar uzun süre kol kola gidiyoruz.

Aslında aynı kişilerle uzun süre çalışmanız detaya verdiğiniz önemin bir başka göstergesi. Çünkü ufacık bir hata bile çok görünür olabilir.

Aynen, biz onu anlatmak için o kişiye senelerimizi vermişiz. Kendisi de bunu istediğimiz kalitede yapmak için senelerini vermiş. Zorda kalmadığımız sürece yeni birine bunları baştan anlatmayı çok tercih etmiyoruz.

Az önce ofisin kimliğinden bahsederken takım ruhunun önemini vurguladınız ve 8 yıldır aynı arkadaşlarla çalıştığınızı belirttiniz. Mimarlık ofislerinin temel sorunlarından biri de o çekirdek kadroyu oluşturamamaktır. Bunu nasıl başardınız?

Hakan H: İyi insanlara denk gelmek, zaman içinde birbiriyle anlaşabilmek bence büyük ölçüde şans. Sonra da tabi karşılıklı sevgi, saygı, anlayış geliyor. Siz özveride bulunuyorsunuz, karşı taraf özveride bulunuyor.

Hande K: İş anlamında tamamen kurumsal olduğumuza inanıyorum ama ofiste öyle kurumsal, resmi bir hava olmadığı ve herkes o disipline sahip olduğu için bu işin ilerlemesini büyük ölçüde kolaylaştırıyor.

Hakan H: İşe ne kadar kurumsal bakabilsek de içimizde amatör bir ruh var. Dediğim gibi bazı projede yönetici Hande, bazısında ben, bazısında Erhan. Hande’yi tanıyıp beni tanımayan işveren var. Bizde ilk toplantıdan son gün helalleşene kadar her şeyle aynı kişi ilgilenir. Bütçesiyle, ödemeyi almasıyla, taşeronlara yapılacak ödemenin sıralanmasıyla…

Hande K: O imajın arkasındaki süreci nasıl yönettiğiniz çok önemli. Hem işverenle hem de taşeronlarınızla olan ilişki. Çünkü bir yandan da işverenle taşeron arasındaki dengeyi sağlamanız bekleniyor. O imaja ulaşmanızı sağladığı için arka planda en önemli şey bence o. Bizim bunu çok dengeli yürüttüğümüze inanıyorum.

Yeni projeleri genelde nasıl elde ediyorsunuz?

Hakan H: Basında pek yer almıyoruz, öyle sosyal bir çevreden beslendiğimiz de söylenemez. Bu tamamen kulaktan kulağa, projeleri görmekle oluşan bir şey… Öyle muazzam bir iş akışımız yok ama kendimize yetecek derecede proje yapıyoruz. Zaten senede kaliteli yapabildiğimiz maksimum 4 ya da 5 iş olabiliyor. Bu sayı da +/- 1’le her sene yakalanıyor. Fazlasını yaptığımız zaman kaliteden ödün vermeye başlıyoruz. O nedenle bilerek bu ölçeğe indirdik.

Dolayısıyla yeni bir işveren sizi aradığında projelerinizi görüp size ulaşmış oluyor ve inisiyatifi size veriyor.

Evet, biz de olabildiğince adil davranıp bu güveni suiistimal etmiyoruz.

Zaten ofis tasarımları birebir müşteriyle görüşerek ilerleyecek bir süreç.

Tabi, müşterinin kafasında ufak bir soru işareti de varsa, planı çözdükten sonra kalmıyor. Planı gerçekten çok hızlı ve çok doğru çözüyoruz. Dekorasyon kısmı beğeniye göre kişiden kişiye değişiyor ama onda da zaten apayrı bir tarz isteyen bizi seçmiyor. Dolayısıyla bu kısmı da 1-2 sunumda geçmiş oluyoruz.

Artık bütün şirketler markalaşmada, rekabet gücünde kurumsallaşmanın önemini fark etti. Kurumsal kimlik ise görsellikle, vitrin kısmıyla doğrudan ilişkili… Siz firmalara mekan çözümünün yanında bu anlamda da hizmet sunuyorsunuz.

Hakan H: Evet, kurumsallığa giden yolda işin büyük kısmını bizler sayesinde geçiyorlar. Son dönemde grafik tasarım çözümleri de sunmaya başladık. Kartvizit demiyorum ama mesela büyük yüzeylerde şirketin mottosunu içeren, geçmişine dair grafikler tasarlıyoruz. Böylece kendilerini yenileme imkânları da oluyor; 1920’de bunu üretmişim, 40’ta bunu üretmişim, 60’ta bu buna dönmüş gibi…

Hande K: Ofisi ziyaret edenler için ilk izlenim çok önemli. Bu anlamda grafik olarak neyi nereye koyacağımız, bunun mekânsal yerleşimi önem kazanıyor. Bu noktaları tespit edip vurgulamak istediğimiz özellikleri grafiklerle öne çıkarıyoruz.

Grafiklerin yanı sıra objelerin ve sanat eserlerinin mekâna kattığı değere de önem veriyorsunuz.

Hakan H: Heykel olur, tablo olur, bunlar bizim için az önce bahsettiğim o lambadan çok daha önemli.

Mümkünse mekânda o kişinin seveceği bir tablonun ya da bir heykelin olmasını çok arzu ediyoruz. Son dönemde birçok insana da bunu aşıladık…

Mesela Hedef Filo’ya her gittiğimde yeni bir tablo aldıklarını görüyorum. Çünkü bu da bir iptila, başladı mı başlıyor. Benim de bir sanatsever olarak üniversiteden beri biriktirdiğim eserler var. Genelde genç ressamları takip ediyorum. Daha çok figüratif eserleri seviyorum.

Sanata olan ilginizin yanında bir de Nişantaşı’ndaki x-ist galerisini tasarlamışsınız.

Orayı 2008’de tasarlamıştık. Güzel bir deneyimdi, 3-5 tane genç ressamla tanışmıştık, çok değerli insanlardı.

Bodrum katı olduğu için bir galeri için zorlayıcı bir mekân aslında…

Evet, her yeri kolondu. Kazan dairesi ve kapıcı dairesi olarak tasarlanmış. Merdivenle iki kat aşağı iniliyor, sağı solu karanlık ama arkası bir nebze aydınlık. Burayı sokaktan erişimi olan bir dükkân haline getirdik. Esas sıkıntı net bir alan olmamasıydı. 10-11 senedir gayet memnuniyetle kullanılıyor.

Eserlerin iyi sergilenebilmesi için doğru aydınlatma da çok önemli…

Zaten o işleri konunun uzmanı mühendislerle çözmeye gayret ediyoruz. Sürekli çalıştığımız mühendislik firmaları var. Aydınlatmayla ilgili bir proje geldiğinde onlara gönderiyoruz. Ne hayal ettiğimizi nasıl istediğimizi söylüyoruz. Sarkıt mı, gömme mi, sıva üstü mü, ince uzun mu, yuvarlak mı, onlar da ona göre tasarımı yapıp, ışık değerlerini belirleyip bize iletiyorlar.

Dışardan danışmanlık aldığınız diğer alanlar hangileri?

Beyin takımı olarak burada sadece tasarım ve lojistik yönetimi yapıyoruz. Diğer konuları taşere ediyoruz. Ama dediğim gibi taşeronlar minimum 10 senedir çalıştığımız insanlar. Dolayısıyla o konuda mütevazılık yapamayacağım, verdiğimiz bütçenin hiçbir zaman 1 lira üstüne çıkmayız, zamanı da 10 senedir bir gün dahi aşmadık.

Bütçenin şaşmaması da yine detaycılıkla alakalı…

Evet, baştan kalem kalem çıkarınca sonrasında sorun yaşanmıyor. Zaten sözleşme o bütçe üzerinden oluyor, teslim tarihi de sözleşmenin bir parçası oluyor.

Hizmet anlamında başka ne sunuyoruz derseniz, bir günde ofis taşıyoruz (gülüyor). Çünkü çoğu insan bu konuda tıkanıyor. Siz cuma günü paketleyin pazartesi taşımış oluruz diyoruz.

Hande K: Bunun envanterini çıkarıp yerleştirmek de ayrı bir süreç. Şantiyeyi düzgün bir şekilde programlamak bütçeyi de etkileyen çok önemli bir konu. O anlamda program yapmak, zamanlamak çok önemli.

Gündeminizdeki yeni projeler var?

Sarıyer, Bahçeköy’de yeni tamamlanan iddialı bir ev projemiz var. 4000 m2’lik bir ofisin mimari projesini yaptık, şimdi uygulamayla ilgili ihale süreci devam ediyor. Bunun dışında çizimi tamamlanan 2-3 ofis projemiz daha var.

2005’ten bu yana yaptıklarınızı konuştuk. Ofisi yeni taşıdığınızı söylediniz. Önümüzdeki dönem için planlarınız neler?

Yeni heykeller tasarlamak istiyoruz. Her seferinde kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bunu başardığımıza da inanıyorum.

Peki ekibe yeni birisini alacağınız zaman aradığınız kriterler neler oluyor?

İlk kriter bize uyum sağlaması. Çünkü burada bir ahenk var ve bize bir şekilde uyum sağlayıp entegre olabilecek birisi olmalı. Artık CV’ye, portfolyoya bakınca yüzde 25 yanılma payıyla bizle olabilir mi, olamaz mı anlayabiliyoruz.

Stajyer alıyor musunuz?

Evet, her sene iki stajyerimiz oluyor. Şu anda da ofisteler.

Okulda ders verme, proje atölyelerine katılma durumunuz oluyor mu?

Daha önce Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yarım dönem proje dersi vermiştim. En son Haliç Üniversitesi’nde atölyelere katıldım. Seneye bir iki yerde daha ders vermeyi planlıyorum.

There are no comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Start typing and press Enter to search

Shopping Cart