Arkitera ve Tuna Ofis ortaklığında gerçekleştirilen Tuna ile Ofis Sohbetler’inin konuğu, Hakan Habif’ti. Habif Mimarlık’ın kuruluş süreci, projeler, öğrencilerden gelen sorular ve sektöre dair konuları Tuna Ofis ile beraber konuştuk.
Habif Mimarlık kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
1995 senesinde İTÜ Mimarlık’tan mezun oldum. Sonraki birkaç yıl rahmetli Süha Toner ile çalışma imkânım oldu. O dönemde Ali Doruk ile tanıştık, ’97 yılında Net Mimarlık’ı kurduk. 2005 senesinde ortaklığımız sonlandı ve Habif Mimarlık’ı kurdum. 2005’ten bugüne Göktürk’teki ofisimizde çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Habif’in kurumsallaşma süreci nasıl ilerledi? Ofis yapınız nasıl?
Bizim meslek aslında fazla sınırları olabilen bir meslek değil. Belirli mesai saatlerine göre hareket etmiyoruz. Tasarım ve üretkenlik ağırlıklı olduğu için biraz daha serbest olması gerektiğini düşünüyorum. Mimarlık sektöründe fazla kurumsal kimlik sınırlarına girebilecek çalışanlar olmuyor bu yüzden mimarlık ofislerinde kurumsallık pek olamıyor gibi. Bizde de ağır bir kurumsallık yok. Bizim ana felsefemiz takım olmak ve zamansız olabilmek.6-7 yıldır aynı ekiple devam ediyoruz. Hiçbir statü farkı olmadan devam ediyoruz, bize ekonomik anlamda da avantaj sağlıyor.
Ofisten ayrılarak yeni bir mimarlık ofis açmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekol olarak görülen kişilerle, farklı birkaç ofiste çalışarak deneyim kazandıktan sonra tüm o birikimlerle piyasada olmak, ofis açmak son derece doğal ancak bunun da bir sınırı olmalı. 4-5 yıl en azından kendi vizyonuna uygun olan mimarlarla çalışmak gerekiyor.
Futbol ve sanata ilginizden bahseder misiniz?
Futbol merakım, ilkokul yıllarıma dayanıyor, tüm çocukluğum futbol oynayarak geçti. Eniştemle maçlara giderdik. Üniversite yıllarında da her maça giderdim, o zamandan bugüne kadar maçları takip ediyorum ve kızlarımı da götürüyorum. Beşiktaş’ın başarsında da bunun payı var 🙂
Sanata gelince sanat aslında lisede başladı, İzmir’de annem sergileri takip ederdi bende onunla birlikte o dönemdeki sanatçıları ve sergileri takip etmeye başladım. Sonra üniversitede mimarlık ile birikte başladı ve seneler içinde ressamları da tanıyınca bir sanat zevkiniz oluşuyor. Bu dönemde figürleri seviyorum ve son zamanlarda genç ressamları takip ediyorum. Marka isimlerden uzak durmaya çalışıyorum. Kardeşimle Güney Afrika seyahatimizde bir otelde taş heykeller gördük ve sanatçıyla iletişime geçtik, eserler Zimbabve’den tek tek taşla oyulmuş olarak geliyor.9 Eylül Üniversitesi’nde eserleri yaptırdık. Bir gün eserleri yapan kişi aradı ve koleksiyonunu satmak istediğini söyledi. 350 parça heykeli aldık ve şu anda koleksiyonumuzda yer alıyor.
Projelerinizde mobilya seçiminde nelere dikkat edersiniz?
Firma olarak yılda 10 proje yapıyorsa 8 proje genellikle ofis oluyor. Ofis mobilyası seçerken nelere dikkat ediyoruz? İlk işe başladığımız dönemde ofisler çok daha küçüktü. Masalar büyüktü, 10-15 kişiydi. 2000’lere geldiğimizde 100 kişilik ofisler başlamıştı, mobilyalar değişti. 2010’lara geldiğimizde 1000 çalışanı olan firmalar arttı. Bu sayılarla birlikte farklı zevklere sahip, farklı eğitim ve kültür seviyesinden insanlar bir araya gelmeye başladı. Hepsini de ortak bir payda da buluşturmak gerektiğini düşünüyoruz. Basit, her kesime hitap edilebilecek ürünleri tercih ediyoruz. Daha evrensel ve tercih edilen renkleri kullanıyoruz. Sağlamlılık önemli.
Habif Mimarlık olarak yaptığınız işlerin kalitesini nasıl koruyorsunuz?
Her şey devamlı iyi gitmeyeceği gibi kötü de gitmeyecek. Genç mimar adayları kaygılı olmamalı her şeyi depresif görmeye gerek yok. Tarih boyunca da inişler ve çıkışlar olmuştur. Son 5-6 yıldır mevcut ekiple ilerleleyerek, senede de 6 iş yaparak bu kaliteyi koruyabilmeyi amaçlıyoruz. Seneler içinde biriktirdiğiniz kemik müşteriler, ofislerini değiştiriyor, birlikte çalışıyoruz, geçmişte iyi ilişkiler geliştirdiğimiz müşterilerle çalışmalarımıza devam ediyoruz.
There are no comments