Eko Yapı Dergisi Hakan Habif Röportajı

Eylül|2018
Röportaj

Bizlerin özellikle şehircilik anlamında biraz daha bilinçlenmesi ve mimari projeleri de bu geniş perspektifte kurgulaması gerekiyor.Eğer bu yapılmazsa korkarım yakın zamanda şehirlerimiz yaşanamaz hale gelecekler. Kentlerin kendi kimliklerini gözeterek, çevreye ve kentsel dokuya uyumlu projeler yapmak bizlerin en büyük sorumluluğudur.

 

Hakan Habif kimdir, Habif Mimarlık hakkında bilgi alabilir miyiz?

Ben Hakan İzak Habif, İzmir’de doğup büyüdüm, üniversite eğitimim için İstanbul’a geldim. Ardından da profesyonel iş hayatına İstanbul’da başladım. O gün bugündür çalışmalarımı İstanbul merkezli olarak sürdürüyorum.

Mimarlık eğitimi almak, ortaokul yıllarından itibaren hedefimdi. Tamamiyle kendi kendine gelişen, özel ilgi alanlarım sonucu ortaya çıkan bir durum. Bina tasarımı ve bina bilgisine olan ilgimden kaynaklandı diyebiliriz.

Üniversiteden sonra, birkaç farklı mimarlık ofisinde çalışıp yeterli tecrübeyi edindiğimizi hissettiğimiz zaman yakın arkadaşım Ali Doruk ile kendi adımıza bir şeyler yapma fikri ağır bastı ve ilk ofisimizi kurduk. Birlikte uzunca bir süre keyifle çalıştıktan sonra yola tek başımıza devam etme kararı aldık ve Habif Mimarlık markası bu şekilde oluştu.

Habif Mimarlık’ın mimariye bakış açısı ve tasarım felsefesi hakkında neler söylemek istersiniz?

Ofis olarak her zaman kullanıcı konforunu ön planda tutuyoruz. Tasarım dilinin güçlü olmasının yanı sıra projelerimizde fonksiyonellik en önemli kriter oluyor. Tasarım felsefemizin omurgasını bu oluşturuyor diyebilirim. Trendleri körü körüne takip etmek yerine zamansız, uzun süreli kullanımda modası geçmeyecek mekânlar tasarlamaya çalışıyoruz.

Mekânlar yaratırken proje kurgunuz nasıl oluşuyor ve gelişiyor?

Bu konuda müşteri profili çok önemli. Onlardan aldığımız ihtiyaç programı sonrasında kafamızda birçok şey zaten şekilleniyor. Buna göre bir kurgu oluşturup tasarım sürecine başlıyoruz. Projenin lokasyonu, büyüklüğü, kullanıcı ve hedef kitlesi, bütçesi, kurumsal kimliği vs. bütün bunlar kurguyu şekillendiren etkenler.

Projelerinizin birçoğu kurumsal firmalar için hazırlanmış. Kurum kültürü ile mimari üretim arasında nasıl bir döngü oluyor, kurumsal kimliklerin yapıya ve mimari tasarıma olan etkileri nelerdir?

Gerçekten kurumsal kimliğin, o kurum için tasarlanan mekâna etkisi çok büyük. Örnek olarak, internet çağı sonucu ortaya çıkmış sektörlerin genç dinamik çalışanları için tasarlanan bir ofisle, kurumsal yapısı çok daha geleneksel olan, ağır profilli ofislerin ihtiyaçları çok farklı oluyor. Bu da doğal olarak mimari üretimi etkiliyor, şekillendiriyor.

Mimarinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz, günümüz mimarisinin yaşanabilirlik derecesi gelecekte nasıl olacaktır?

Bizlerin özellikle şehircilik anlamında biraz daha bilinçlenmesi ve mimari projeleri de bu geniş perspektifte kurgulaması gerekiyor. Eğer bu yapılmazsa korkarım yakın zamanda şehirlerimiz yaşanamaz hale gelecekler. Kentlerin kendi kimliklerini gözeterek, çevreye ve kentsel dokuya uyumlu projeler yapmak bizlerin en büyük sorumluluğudur..

Enerji verimli, çevre dostu yeşil projelerin nicelik olarak arttığını görüyoruz, bu konudaki artışı siz nasıl değerlendiriyorsunuz bunları bir trend olarak mı görüyorsunuz, yoksa gerçekten uygulanabilirliğine inanıyor musunuz?

Bu tip projelerdeki artış, çevre bilinci olan herkes gibi beni de mutlu ediyor. Yalnız şuna dikkat etmek gerekiyor, çevre dostu proje başlığı altında, sadece göstermelik birkaç detayı olan ve aslında herhangi bir çevre kaygısı olmayan projeler mevcut. Bu noktada projeleri doğru analiz etmek için bilinçli olmak gerekiyor. Gerçekten enerji verimliliği olan, sürdürülebilir ve çevre dostu projeleri her zaman destekliyorum ve kendi ürünlerimizde de olabildiğince buna yaklaşmaya çalışıyoruz. 

Müdahale edilebilirliğin bu kadar yüksek olduğu bir sektörde mimari ile sanatı nasıl bir araya getiriyorsunuz, sanat tutkusunun mimari ile kesişen yönleri nelerdir?

Sanat ve mimarlık, her iki alanda da eser ortaya koyanları besleyen kavramlar. Sanata ilgisiz bir mimar ya da çevresindeki mimariden etkilenmeyen bir sanatçı düşünmek çok zor. Benim kişisel yaşantımda mimarinin yanı sıra sanatın özellikle resim sanatının önemli bir yeri var. Bu üretim anlamında değil, sanatseverlik anlamında. İlgilendiğim her ressamın, karşıma çıkan her tablonun, içten içe beni beslediğini, ilham verdiğini düşünüyorum.

Malzeme konusuna değinecek olursak Türkiye’deki malzeme sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Malzemeleri seçerken nasıl bir yol izliyorsunuz, kullanmayı çok sevdiğiniz malzeme var mı?

Projelerimizde genelde doğal malzemeler kullanıyoruz. Kendisinden başka bir şeye benzemeye çalışan malzemeler yerine, onları ham, işlenmemiş ve kendi karakterini gösteren şekilde görmeyi seviyoruz. Ahşap, mermer, doğal taş ve doğal kumaşlar işlerimizde en çok yer verdiğimiz malzemeler. Aydınlatmada da doğal ışığı mümkün olduğunca kullanmaya özen gösteriyoruz.

Ülkemizde malzeme sektörü oldukça zengin ve neredeyse sonsuz alternatiflerle dolu, bu konuda birlikte çalıştığımız firmalar bizleri sürekli güncelliyor ve en son çıkan materyalleri bizlerle paylaşıyorlar.

Akmerkez binası yönetim ofisinin yenilenmesi projenizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Bu projede çözümlenmesi gereken ana başlık dairesel kat planı olarak belirlendi. Ofis bloklarının tam dairesel katları, alanın optimum kullanımında problemler oluşturmakla beraber, hem plan düzleminde hem de dekorasyonda mimarı dairesel ve organik hatlar kullanmaya yönlendirmekteydi. Projeyi ele alırken benzer planlarda görülen, benzer ofis yerleşimlerinden birini oluşturmak istemedik. Mevcut hacmin doğal yönlendirmeleri ile mücadele ederek farklı bir ofis tasarlayabilmek, projenin ana amacı haline geldi.

İş sürecine, daireyi parçalayarak başladık, planı dilimlere bölmek yerine, farklı boyutlardaki üçgenlere böldük. Bu üçgen hatları takip eden mekânları plana yerleştirdik. Mümkün olduğunca dinamik perspektifler veren, dairenin yumuşaklığının aksine, çok daha sert ve sivri hatlara sahip mekânlar oluşturmaya çalıştık. Bu üçgen kurgusunu sadece yerleşim kuralı olarak benimsemedik, görsel etkiyi güçlendirmek adına tüm yüzeylerde aynı kurguyu oluşturduk.

Kendi içinde kontrast sağlayacak soğuk ve sıcak malzemeleri bir arada kullanarak, plan yerleşimi aşamasından itibaren önemsediğimiz zıtlık duygusunu dekorasyonda da devam ettirmeye çalıştık. Parlak yüzeyler kullanarak, hacmi arttırmaya, mevcut alandaki düşük kat yüksekliğini mümkün olduğunca hissettirmemeyi hedefledik. Koyu ahşap tonlar, eskitilmiş beton yüzeyler kompoze plastik gibi yeni malzemeler ile, yenilikçi yaklaşımlar dahilinde ele alınarak sadece zıtlık duygusunu güçlendirmeyi değil, aynı zamanda Akmerkez’in geçmişine de bir gönderme yapmayı amaçladık.

Akmerkez Yönetim Ofisi’nin keskin hatları, dinamik perspektifleri, kendi içinde yarattığı kontrast ve farklı tasarım yaklaşımı ile binadaki mevcut ofislerin arasından sıyrıldığını ve aynı zamanda dairesel bir planda yer alan ofis mekânın nasıl yenilikçi bir yaklaşım ile çözülebileceğinin cevabı olduğuna inanıyoruz…

Start typing and press Enter to search

Shopping Cart